The Dead Don't Die - Jim Jarmusch (2019)
Jarmusch vampir filmi Only Lovers Left Alive'dan (ki ben çok severim bu filmi) sonra zombi filmi çekmiş. Filmin kadrosu yüzünden filmi Jarmusch hayranları veya art-house film severler kadar genel izleyici kitlesi de izlemiştir. Sanırım o yüzden filmin IMDB ve Letterboxd'daki puanları düşük. Letterboxd puanı 2.9/5, IMDB puanı 5.6/10. Ben filmin kesinlikle o kadar kötü olduğunu düşünmüyorum. Filmdeki sinema/gerçeklik arasındaki zemin kaygan. Yönetmenin tarzına yabancı olan izleyiciler bile bunu daha filmin başında "The Dead Don’t Die" isimli bir şarkının radyoda çalışından anlayabilir. Sondaki:
"Bundan kurtulamayacağız. Biliyorum çünkü senaryoyu okudum"
"Bütün senaryoyu mu okudun? Aşağılık herif bana sadece benim sahnelerimin olduğu yerleri verdi"
diyalogunda bu göze parmak şekilde belli oluyor. İzlediğiniz şey bir film ve yönetmen bunu hatırlamanızı istiyor.
Adam Driver'ın oynadığı Ronnie Peterson'ın (Paterson şehrinde geçen Paterson filminde Paterson isimli başrolü de Adam Driver oynamıştı, buradaki ismi de Peterson. Bu adamın kötü filmi yok) ilk olayda Şef Cliff'e (Bill Murray) "bence zombiler" demesi filmin gidişatını değiştiriyor. Bu arada Adam Driver The Dead Don't Die ile ilgili bir röportajında "Paterson’ın bir de çocuğun şiirini dinledikten sonra defteri yere fırlatarak "bu ne biçim şiir lan" diyen denyo versiyonu Peterson’u da mı çeksek diye yönetmenle şakalaşırdık" diyor. İsim şakası yapmış koca adam. Ddam Ariver.
Genelde zombi filmlerinin plotunun belirli bir şablonu vardır: çeşitli nedenlerden ötürü ölüler zombiye dönüşür, zombiler çoğalır, insanların bunların zombi olduğunu anlaması zaman alır, sonra kimi izliyorsak o gruptaki erkek karakter zombileri öldürüp kadın karaktere aşık olur... Üç aşağı beş yukarı zombi filmleri budur. Burada ise ilk olayda kasabanın güvenliğinden sorumlu insanlar karşılarında zombilerin olduğunu anlıyor ve film buna göre ilerliyor. Üç ana karakterimiz de polis. Burada güzel bir detay var; bu polislerden Ronnie (Adam Driver) filmin seyrini, temposunu belirleyen aktif bir karakter. Şef Cliff (Bill Murray) ise daha pasif sayılır. Gelelim asıl değinmek istediğim reaktif karaktere: Mindy (Chloe Sevigny). Filmde zombi filminde gibi davranan tek kişi Mindy. Sürekli çığlık atıyor, Ronnie'nin zombi tarifini dehşet içinde dinliyor. Mallory'nin zombiye dönüştüğü ve şarap diyerek üzerlerine geldiği sahnede Ronnie absürt denebilecek seviyede sakin çünkü işi biliyor ve bununla ilgili aksiyon alabilir. Şef Cliff ise yeni öğrendiği bir gerçeği gözüyle görmesine rağmen oldukça serinkanlı. Bunun yanında Mindy klasik zombi filmi karakteri gibi davranıyor. Bu detay çok güzeldi.
Radyodan yapılan zombilerin uyanışının sebebi olduğunu varsaydığımız haber; kutup bölgesindeki enerji çalışmalarının dünyanın eksenini etkilemesi. Ve yetimhanedeki çocuklar haberi görür görmez "Şimdi bittik" diyebiliyor. Yani bir çocuk bile ekolojiye zarar veren çalışmaların felaketle sonuçlanacağını anlayabilirken kural koyucular anlayamıyor ve konunun bununla bağlantısız olduğuna dair izah yapmaya çalışıyor. Bizim gördüğümüz kadarıyla bölge sakinleri hep eski tarz insanlar. Mesela saatleri çalışmamaya başlıyor ve ancak o zaman telefona bakıyorlar. Ben bu sahneye kadar filmin hangi zamanda geçtiğini tam olarak kestirememiştim. Günümüzde geçiyormuş. Düşünün ki alışılmadık bir şey gördünüz. Zombiler aklınıza geldi. İlk iş ne yaparsınız? Haberleri izleme şansınız varsa haber izlersiniz. Bundan da önce telefonunuza bakarsınız. Twitter refreshlersiniz, arkadaşlarınıza mesaj atarsınız. Centerville sakinleri bunu hiç yapmıyorlar. Sadece televizyon ve radyo kullanılıyor. Hatta radyo çok sık kullanılıyor. Burada da Jarmusch'un insan kimdir zombi kimdir sorusuna cevabını görüyoruz. Birebir iletişim kuramamaya, karşıdakini dinlememeye, New York sokaklarında aşağı ya da yukarı bakmadan kendilerini dünyalarına hapsedip yürüyen insanlara, kitle iletişime, yeni çağ teknolojileri ve bağımlılıklarına itiraz ediyor yönetmen. Uyanan zombilerin konuşabiliyor olmasından bunu fark ediyoruz. Zombiler ortada Wi-Fi, kahve, şarap diyerek geziyorlar. Söyledikleri ve aradıkları şey genelde bağımlı oldukları şey. Jarmusch'un zombileri pek naifler.
Zoe (Selena Gomez), Zack (Luka Sabbat) ve Jack (Austin Butler) şehre Cleaveland'dan gelen üç hipsterı canlandırıyor. Buradaki fikri pek beğenmedim. Milleniallar her şeyle dalga geçmeye çalışan ve hayatı ciddiye almayan siniklermiş gibi görünüyor. Buna katılmıyorum.
Filmin geçtiği şehir idealize bir Amerikan taşra yerleşimi. Fast food zinciri yok, market yok, bir tane restaurant, bir nalbur (Hank), film manyağı biri tarafından işletilen ve oyuncak da satan bir benzinci (Bobby) ve yeni gelmiş gizemli bir mezarcı (Zelda) bizim gördüklerimiz. Gördüğümüz en sivri uç "Keep America White Again" şapkasıyla gezen, bu yüzden değil de kaba bir insan olması nedeniyle pek sevilmeyen Frank (Steve Buscemi). Tilda Swinton'ın oynadığı Zelda karakteri ile Tom Waits'in oynadığı Münzevi Bob zombi istilasından kurtulan iki karakter. Zelda'nın nasıl kurtulduğu konusunda emin değilim. Bu kadın uzaylı mı yoksa çok zeki bir insan mı? Filmde gördüğümüze göre uzaylı olması daha muhtemel ama ben Jarmusch'un zombilerinden kurtulmak, yani teknoloji bağımlısı, benmerkezci biri olmamak için önerdiği yolun uzaylılık olduğunu sanmıyorum. Bu açıdan bakınca da uzaylılarla iletişim kurabilecek kadar zeki bir insan olması ihtimali daha ağır basıyor. Ya da Jarmusch'a göre teknoloji etkin kullanabildiğimiz sürece bize fayda sağlar, aksi takdirde zombi oluruz. Diğer survivorımız Münzevi Bob. Ki bu anormal değil, Bob aslında hayatı boyunca zombi istilasına hazırlanmış gibi yaşıyor. Yalnız ben Tom Waits'i zor tanıdım ilk bakışta. Tom Waits'i oynatıyorsan niye o kadar saçtır sakaldır uğraşıyorsun diye Jarmusch'a akıl verelim bari.
Yönetmen dünyanın sonu partisi yaparken birçok farklı ögeyi kullanmış. Açgözlü şirketlerin dünyayı yıkıma sürüklemesi, zombiliğin insanlıktan farkı konusuna metaforik yaklaşım, kime insan kime zombi denir gibi bir sorgulama... Ve tabi bunu yaparken kendi tarzındaki mizahı da çok iyi yedirmiş. Genel kanı filmin pek de iyi olmadığına dair ama bunun arkasında kötü niyet aramamak lazım. Jarmusch'un kendi tarzı, estetiği ve anlatma biçimi var. Buna hem aşina olmak hem de bunu sevmek lazım. Ben iki şartı da sağladığım için filmi beğendim. Filmin iyi olduğunu Ekşi Sözlük yorumlarından anlayabiliriz. Birkaç örnek:
"
Zombi filmi diye izlemiş bir arkadaşımız.
"şahane kadro, yarrak gibi film.
izlemeyin, izletmeyin."
Kadroya bakıp izleyen bir arkadaşımız.
"shaun of the dead tarzında bir film olduğunu düşünerek izlemeye başladım fakat yanılmışım.
film çok yavaş ilerliyor. ilk yarım saatte ne anlatmaya çalıştıkları belli olmadı. daha sonra film resmen durdu. akmayan sahnelere 20 dakika daha katlanabildim ve dayanamayıp kapattım. uzun süre sonra ilk defa bir filmi yarıda bıraktım.
oyuncu kadrosuna yazık olmuş."
Jarmusch oyuncu kadrosuna yazık etmiş 😡
Kötü yönleri de konuşalım. Jarmusch ne kadar usta da olsa, kadrosunda ne kadar Bill Murray, Adam Driver, Tilda Swinton, Tom Waits, Steve Buscemi gibi büyük isimler olsa da film insana Facebook’ta yaşlı bir akrabanız tarafından paylaşılan sürekli telefonla/bilgisayarla meşgul olan insan eleştirisi içeren ve komik olması gerekirken bunu beceremeyip insana acı veren bir karikatüre bakıyormuş gibi hissettirebiliyor. Özellikle zombilerin tüketim zombisi olduğunu anladığımız sahnede bluetooth diye dolaşan bir zombi vardı. Abim n’apacaksın bluetoothu? Kendi başına hiçbir işe yaramıyor bluetooth. Dosya mı göndereceksin? Kulaklık mı bağlayacaksın? Kızılötesi de lazım mı?
Toparlarsak ben The Dead Don't Die filminden ve Jarmusch'tan razıyım. Olumsuz eleştirileri anlayabiliyorum ancak çoğu yeterince üzerinde düşünülmemiş eleştiriler gibime geliyor.
September 15th, 2019