Senin en çok ses getiren filmlerinden Parasite'ı sonunda izleyebildim. Aslında izlememin üzerinden bir hafta geçti ama yazmaya ancak fırsatım oldu. Film hakkında bol bol "yılın en iyi filmi" yakıştırması yapılmış. Ben böyle nitelendirmelerin eserlerin üzerine gereksiz bir yük yüklediğini düşünüyorum. Yani 2019'un en iyi filmi diye bir şeyi sadece Parasite için değil, hiç telaffuz etmemek en doğrusu olur.
Parasite'da -yönetmenin Snowpiercer, Okja gibi filmlerinde olduğu gibi- sisteme içkin adaletsizlik-eşitsizlik temasını görüyoruz ama bir farkla: Yönetmen bu sefer bunu fantastik veya distopik şekilde değil, düpedüz dünyamızdaki şekliyle ifade etmiş. Bu açıdan bunun yönetmen adına cesur bir adım olduğunu ve gayet de işe yaradığını söyleyebiliriz. Bong'un sinema dünyasını tanımlayan şey bu eşitsizlik. Farklı denemelerden sonra en iyisine ulaşmış gibi görünüyor.
Bir bakalım. Kim ailesi açlık sınırında, pizza kutularını katlayarak para kazanmaya çalışan, üst kattaki komşularının wi-fi'ını kullanarak internete bağlanan ve yarı bodrumda yaşayan bir aile. Burada iki tane dikkatimi çeken detay var; birincisi wi-fi'a bağlanmak için üst katı kullanmaları. Kim ailesinin günümüzdeki hayatla, ya da bizim hayattan anladığımız şeylerin bütünü olan orta sınıflıkla en büyük bağları internet. Bunu genel bir eleştiri olarak okuyabiliriz. Alt sınıf üste doğru uzanıp bağlanmaya çalışıyor ancak bu bağ tek taraflı feshedilebilir, narin bir bağ. İkincisi ise yarı bodrum detayı. Filmin ilerleyen sahnesinde ise direkt bodrum görüyoruz. Kim ailesinin portresi aslında alt sınıfın tanımını içeriyor. Tamamen yerin altında değil, yerin üstünde de değil. Yeri görebiliyor ama onun altında. Böcek istilasına karşı camlarını açık bırakıyorlar ve bütün ilaç evlerine doluyor. Filmin ilk fırça darbeleri resmin ana hatlarını mükemmel bir şekilde tanıtıyor.
Kim ailesi nereden ne çıkartacağını hesaplayan bir aile. Pizzacıdaki ilişki ağını çözüp eleman olarak alınmayı ayarlamayı düşünecek kadar. Ve bunu emrivakilerle pekiştirecek kadar. Burada Min'in Kim Ki Woo'ya güvenmesi biraz saflık. Bu adam çok tehlikeli bir adam ve sen reşit olmayan, saf olduğu için başka birisi özel öğretmeni olursa ona aşık olacağını düşündüğün kızı bu adama mı emanet ediyorsun? Kim Ki Woo direkt bunu kullanarak önce yerini sağlamlaştırıp sonra evin hanımını küçük oğlun sanat eğitimine ihtiyacı olduğuna ikna ediyor ve kız kardeşini de oyuna dahil ediyor. Zamanla anlıyoruz ki bütün aile hikayeye dahil olacak. Kim'ler teker teker herkesin fişini çekiyorlar ve yerlerini alıyorlar.
Filmin koptuğu nokta evin eski hizmetçisinin sırrının ortaya çıkışı ve Kim ailesinin sırrını öğrenmesi. Bu noktaya kadar filmde bir şiddet emaresi göremedim. Buraya kadar filmin maddi olarak kötü durumda olup katakulliler çeviren fırıldak alt sınıf aile ve iyi, naif üst sınıf klişesinin (Çocuklar Duymasın karikatürlüğünde değil tabi) dışında ilerleyeceğini düşünen kişi sayısı aksini düşünenden daha azdır sanırım.
Filmde iki alt sınıfa mensup grup karşı karşıya geldiğinde bir çatışma yaşanıyor. Evin eski hizmetçisi, işgalci Kim ailesini hoyrat, kaba, yontulmamış olmakla suçluyor ve kendisi ile eşinin geçmişteki yaptıklarını anlatıyor. Aslında aynı durumdalar. İnsanın bunu ekrana doğru haykırası geliyor. Kim ailesi işine devam edebilirdi ve hizmetçinin eşinin bodrumda yaşamasına izin verebilirdi. Ama az sonra bu ihtimal de bir kazayla ortadan kayboluyor. Filmde bu tür ufak aksaklıkların, kazaların, konuşmaların anlatının seyrini komple değiştirmesini ben güzel bir detay olarak görüyorum. Alt sınıfın kurduğu her ilişkinin -alt sınıfla olsun veya üst sınıfla fark etmez- zemini çok kaygan ve her an tersine dönebilir. Yer altından iki aile de çıkıyor. Ama yerin üstü zenginlere ait. Onların yokluğunda ne yaptıkları önemli değil. Ev sahibinin yokluğunda aralarında bir mücadele olabilir. Ancak evin bir sahibi var. Aslında Park ailesi ilk bakışta hiç öfke duyulacak insanlar değiller. Yani üst sınıfın canavarca bir temsili yapılmamış ki bu da harika bir detay. Kibarlar, saflar, steril bir hayat sürüyorlar. Ama yine de kötüler. Sadece ve sadece üst sınıf oldukları için kötüler ve düşmanlar. Bunu kavramsal olarak kafada oturtmak sol teorisyenler için bile zor bir şeyken yönetmen incelikli ve görece kolay şekilde yapabilmiş. Şapka çıkartmak lazım.
Önceden işi olduğu için sevinen, "güvenlik görevlisi ilanı için çok fazla başvuru yapılmış ama bizim işimiz var" diye düşünen baba, Park'ın onun koktuğunu söylemesi üzerine tersi şekilde düşünmeye başlıyor. Bu arada bir adam yaralama bir de zorla alıkoyma suçu işliyor Kim ailesi. Ama bunu da bir şekilde soyut olarak kabul ediyoruz. Ve tabii ki filmin zirve noktası: Eski hizmetçinin kocası Kevin'ı haklıyor ve Jessica'ya doğru yöneliyor. ancak Jessica bıçaklandıktan sonra baba, o adam yerine Park'a saldırıyor. Bence yer altındaki adam uzunca süre izole kaldığı için düşmanını alt sınıfın diğer üyeleri sandı ve onlara saldırdı. Hayır, düşman Park ailesi. Düşman zenginler. Apaçık ortada. Baba Kim bunu biliyordu. Yarı bodrum ile tamamen bodrumda yaşamanın arasındaki fark bu.
Filmin son sekansında babanın oğula ve oğlun babaya mektubunu görüyoruz. Yer altındayız, yer üstündeyiz, her yerdeyiz. Ne olduğunu ve düşmanımızın kim olduğunu biliyoruz. "O vakit gelene kadar kendine iyi bak." Yönetmen o vaktin henüz gelmediğini düşünüyor. Gelip gelmeyeceği hakkında net bir beyan vermiyor.
Sınıf çatışmasını işleyen bir filmin bu kadar beğenilmesini nasıl yorumlamak lazım bilmiyorum. Cannes'da Altın Palmiye aldı, en iyi yabancı dilde film Oscar'ını çok büyük ihtimalle kazanacak, IMDB puanı 8,5 (top 250'de 65. sırada), Metascore'u 95. Ben yönetmenin bunu işlemedeki becerisine yoruyorum. Snowpiercer da sınıflar arası eşitsizliği temel alan bir filmdi ancak işlenişi biraz havada kalıyordu. Yani temanın üzeri gerçek dışı ögelerle fazlaca kapanmıştı ve film hakkındaki mütalaada ilk söylenen şey sınıf çatışması değil, "dünyanın sonu geliyor ve bütün insanlar bir trende yaşıyor" şeklinde oluyordu. Parasite'da ise gündelik hayatın dışına çıkmadan, sıradan insanlarla bu konuyu çok etkili şekilde anlatmış yönetmen. Kendisi film hakkında "soytarısız bir komedi, kötü adamsız bir trajedi" diyor. Mütevazı ve güzel bir özet bu.
Kaçak güreşip "en" kelimesini kullanmayayım da çok sağlam bir film olmuş. Güney Kore'ye saygılar. Geçen sene Burning, bu sene Parasite. Harikasınız.